Sık sık duymaktan sıkıldığımız “teknoloji çok hızlı ilerliyor”un ötesinde bir şey anlatacağız sana. 90’larda bir animeyle tanıştık: Ghost in the Shell – Kabuktaki Hayalet. Bu anime oldukça vahşi savaş sahneleri, karanlık hikayesi ve yakın gelecekteki cyborg’larıyla bizi büyüledi. Gözleri, kolları ve hatta beyinleri hariç tüm vücutları makine olan özel ajan kahramanlarımız teröristleri avlıyordu. Öğrendik ki bu animenin bir mangası varmış aslında. Animeden de güzel.
Günümüz dünyasında da artık benzer sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Hayatımızın ne kadarı sanal? Kişiliğimiz ne kadar bize ait, ne kadar medyaya? Ne kadar sentetiğiz?
Kabuktaki Hayalet’te sorular daha net. Cyborg polis kahramanımız olan Motoko’nun beyni hariç tamamı sentetik. Çok güçlü olmak güzel de kadın beyninin gerçek olup olmadığını dahi aslında bilmediğini fark ediyor.
Düşman cyborg’lar, yapay zekalar, mech denilen sürülebilir “Japon robotları” derken ortalık iyice karışıyor. Yani günün aksiyonu aynı bize olduğu gibi kafaları karıştırıp net düşünmeyi engelliyor. Motoko aradığı cevapları beklediği gibi bulamıyor.
2017’de maalesef güzel gözüken vasat bir filmle tekrar karşımıza çıkan Kabuktaki Hayalet, her ortamda çok estetik. Siber dünyaya getirdiği açıklamalar ve gelecek fikirleriyle insanları bilgilendiren hikayeler demetinden oluşuyor.
Peki Bir Tek Kabuktaki Hayalet Mi Var?
Hayır. Siber dünyanın ilk detaylı anlatımının yazarı ve hatta Siberuzay kelimesinin ‘mucidi’ William Gibson’un eserleri (örn. Neuromancer) ilk kaynak kabul ediliyor. Gibson bize distopik, karanlık bir gelecek sunuyor. İnsanlık teknoloji devi, ülkelerarası monopolilere büyük ölçüde teslim olmuş. Sokağın çoğu ağır gözetleme altında. Ancak teknoloji de almış başını yürümüş. Parası olan herkes vücutlarının parçalarını sibernetiklerle değiştirmiş. Mekanik kollar, gözler, ciğerler ve tenler kol geziyor. İnternet her yerde. Dijital virüsler ve sentetik uyarıcılar el ele…
İşin enteresan tarafı ’80’ler-’90’larda yaratılan bu dünya, bugün büyük ölçüde gerçek oldu. Bugün dünyada pek çok sibernetik cihaz kullanılıyor. Kalp pili kullanan yaşlılar, dijital göze sahip görme engelliler ve mekanik kollu/bacaklı ampüteler ilk cyborg’lar. İnternet çok yaygın ve hacker’lar kol geziyor. Devasa reklam monopolileri ne izleneceğine karar veriyor. Ülkeler bu monopolilerle işbirliği içinde yasak izlemeler yapıyorlar. Çin’de özel şirketlerden alınan bilgilerle devlet bir şahsi kredi puanı sistemi başlattı. Kabahat işler veya suça karışırsanız veya çevrenizde böyle tipler varsa skorunuzun üst sınırı düşük oluyor. Buna göre bazı hızlı trenlere binemiyor veya lüks otellerde kalamıyorsunuz. Ve hatta kredi dahi alamayabiliyorsunuz.
Durum bu kadar dramatikken nasıl mı mutlu olacağız? Çağın getirdiklerine bakarak. Misal artık yazılımlar hastalıklara teşhis koyuyorlar. İnternet sayesinde insanlık tarihinin en bilgili çağını yaşıyoruz. İnsanlık direkt olarak beyne veri yazmanın yollarını araştırıyor. Amerika’daki son araştırmalar, beyne bilgilerin tek noktaya değil en az üç ayrı noktaya aynı anda yazıldığını ortaya koydu. Dahası bilgi paylaşırken dahi beynimize aynı anda yeni bilgi de yazdığımızı öğrendik.
Tüm bu bilgi patlaması aynı zamanda meme’ler üzerinden yeni ekosistemler ve deneyimler yarattı. Bilgi birleştikçe iyi ya da kötü yeni bilgiler üretmeye ve kültürler oluşturmaya başladı. Üretimimiz internet hatlarına kaymaya başladı. Şu anda bu satırlar bile bulutta yazılıyor…
Her şeye rağmen hastalıklara ve çevre felaketlerine karşı zayıfız. Teknolojimiz bize çok şey verse de evrim o kadar hızlı ilerleyen bir güç ki baş etmemiz çok zor. Üstelik medeniyetimiz tamamen enerji tüketimi üzerine kurulmuş durumda.
Birgün beynimize çipler yerleştirip kablosuz olarak çevrim dışı olacağız. Bir ‘sibertelepatik tür’ olarak, verileri ekranlar yerine beynimize yazılırken seyredeceğiz. Düşüncelerimiz elektriksel komutlar olarak sistemlerde dolaşacak ve hayal ederek mesajlar yazacağız. Alarmlar beynimizin içinde çalacak ve görme algımızda ayarlar yaparak karanlığı aydınlık yapacağız.
Bu süper-insan türü dünyayı ister istemez yönetmeye başlayacak.
Bütün soru şu: Sen değişime hazır mısın?