Yeni yıla başlarken pek çoğumuz kendimize çeşitli hedefler koyuyoruz. Bu hedefleri koyarken çoğunlukla, kendimizin ve hayatımızın daha iyi bir ‘versiyonunu’ yaratmayı amaçlıyoruz. Daha fit ve aktif olmak, daha sağlıklı beslenmek, sevdiklerimize daha çok zaman ayırmak, zararlı alışkanlıklarımızdan kurtulmak, yapmak istediklerimizi ertelememek, daha çok seyahat etmek, kötü giden ilişkilerimizi iyileştirmek, iş yaşamımızda hedeflediğimiz noktalara gelmek, iş ve yaşam dengesini kurmak, okuyamadığımız kitapları okumak ve günün sonunda hayatımızı daha anlamlı kılmak istiyoruz…
Tüm bu maddeleri teker teker sıraladığımız listeler uzayıp gitseler de, listeyi oluşturan maddelerin uygulanma süresi çoğunlukla epey kısa oluyor. Tüm sağlıklı yaşam hedeflerinden birkaç hafta içinde vazgeçiyoruz ve kendimizi koca bir porsiyon tatlıyı birkaç dakika içinde silip süpürürken buluyoruz. Hayatımıza daha fazla anlam katmak için yapmak istediğimiz pek çok şey, yaşam gailesinin içinde unutulup gidiyor. Kalitesini arttırmayı hedeflediğimiz ilişkilerimizdeki problemler yeni yılda da varlık göstermeye kaldıkları yerden devam ediyorlar. Biz bu yıl sana, her yıl yaptığın gibi birbirinin aynısı hedefler koyup, kısa bir süre sonra onları unutmak yerine farklı bir bakış açısı kazanmanı ve hayatının sorumluluğunu eline almanı öneriyoruz.
Bu yıl kendine bir iyilik yap ve hayatına farklı bir gözle bakmayı dene. Yaşamında yolunda gitmeyen meseleler için; aileni, eşini, sevgilini, patronunu, çalışanını, hayat şartlarını ve kaçan fırsatları suçlamaktan vazgeç ve ‘sorumluluk al’. Eğer spor yapamıyorsan ve istediğin gibi fit bir vücuda sahip değilsen bunun sebebi çok yoğun çalışman, ailen ya da çocukların değil. Bu noktada lafı dolandırmadan gerçekleri dile getirmeliyiz: hayatımızda iyi ya da kötü giden her şeyin tek bir sorumlusu var o da ‘kendimiz’. Dolayısıyla hayatında yolunda gitmeyen alanlar için şu soruları sormak olgun bir yetişkinin yaşamında olmazsa olmaz: ’Bu işte benim payım nedir? Neyi daha farklı yapabilirdim, şu andan itibaren neyi değiştirebilirim?’ Gerçeklerle yüzleşerek, başkalarını suçlamaktan vazgeçerek ve emek vererek daha anlamlı bir hayatı yaratmak elimizde.
Kendini Tanımanın Önemi
Kaç yaşında olursak olalım; hayattaki standartlarımızdan, elde ettiğimiz başarılardan bağımsız bir gerçek var o da aslında büyük bir çoğunluğumuzun gerçekte kim olduğumuzu ve ne istediğimizi bilmememiz. Yaptığımız tercihlerin hangileri gerçekten bize ait hangileri toplumun, ailelerimizin ya da hayatımızdaki diğer kişilerin dayatması biliyor muyuz? Çalıştığımız iş, bindiğimiz araba, seçtiğimiz eş gerçekten bize en uygun olan mı yoksa şartlanmalarımız sonucu seçtiğimiz ve aslında bizim değil başkalarının değerlerini yansıtan seçimler mi? Bu soruların cevaplarını vermek zor; bu sorgulamaların yapıldığı süreçler ise sancılı…
Oysa biliyoruz ki ‘gerçeği yaşama’ cesaretini göstermek anlamlı bir hayat için çok önemli. Karşılaştığın ‘gerçek’ öncelikle seni ya da eski ‘sen’e alışmış çevreni memnun etmeyebilir. İnsanlar alışkanlıklarına bağlıdırlar ve onlardan kolay kolay kopmak istemezler. Kim düzeninin bozulmasını ister ki? Kimse istemez ancak bu değiştirmek istemediğimiz düzenin gerçekte bizi tatmin eden bir düzen olduğundan emin miyiz? Peki içimizdeki o tam olarak yerine oturmayan parça, dolmayan boşluk, tamamlanmayan eksiklik ne olacak? Kendimizi tanımak in çaba sarf etmezsek ve kendimize karşı dürüst olmazsak hep olmayan ya da olduramadığımız parçaları aramakla geçen bir hayatı yaşamaya devam ederiz. Bunun olmasını istemiyorsak, hayatımızı oluşturan taşların bazılarını teker teker yerinden kaldırmayı göze almalıyız. Kendimizi ve isteklerimizi başkalarının ne düşündüğünden bağımsız olarak tanımalı, bunu yapma cesaretini göstermeliyiz.
Hayatının Sorumluluğunu Almak
Yaşamında yolunda gitmeyen şeyleri düşün… Belki fazla kiloların, belki işinde elde edemediğin başarı, belki yakın ilişkilerinde yaşadığın problemler canını sıkıyor. Hadi itiraf et, istediğin gibi bir vücuda sahip olamadığın için yoğun iş temponu ve vakitsizliğini suçluyorsun değil mi? Ya da alamadığın terfinin sorumlusu patronun, kötü giden ilişkinin faili sevgilin… Hiç durup düşündün mü bilmiyoruz ama bu aslında senin içinde yuvarlanıp gittiğin ve durmadan beslediğin bir ‘mağduriyet’ döngüsü. İnsanı anlamaya ve psikoloji bilimine gönül vermiş olanlar, mağduriyetin nasıl da keyifli ancak sinsi bir tuzak olduğunu çok iyi bilirler.
Haklı olmanın yarattığı vazgeçilemez bir tatmin duygusu vardır. Arkadaşlar, dostlar hep mağduru desteklerler, sırtını sıvazlar, kimi zaman ona acırlar kimi zaman elinden tutarlar ama hep haklı olduğunu söylerler. Evet dostlar dertleşmek için vardır ancak bu noktada tehlikeli olan o ‘mağdur’ olmanın tatlı ve yumuşak kucağına gömülüp hayatını hep şikayet ederek geçirmeye alışmaktır. Bunu yapmak demek sorumluluk almamaktır. Başkalarını ya da şartları suçlamak ve her şeyin senin dışında geliştiğini, hiçbir şeyde senin bir etkin olmadığına inanmaktır.
Bu andan itibaren hayatındaki değişmesini istediğin her noktaya yeniden göz atmanı ve bu noktalardaki payını düşünmeni tavsiye ediyoruz. Her birinde sorumluluğun olduğunu, değiştirecek kişinin de senden başka hiç kimse olmadığını anlamalısın. Eğer kendini ve en derindeki isteklerini bilirsen, bu değişimin sorumluluğunu almak da kolaylaşacaktır. Düşünce yapını suçlamaktan vazgeçmek ve sorumluluk almak üstüne kurguladığın zaman, hayatında ne kadar da çok şeyin değiştiğini görecek, yolunun nasıl da berraklaştığına şaşıracaksın. Taleplerinin düşündüğünden çok daha net ve ulaşılabilir olduğunu, sadece biraz emek gerektirdiğini göreceksin. Yeter ki tüm iplerin senin elinde olduğunu; ilk adımın kendinle cesur bir şekilde yüzleşmek ikinci adımın ise yaşamının sorumluluğunu almak olduğunu kabullen ve harekete geç.