Erdil Yaşaroğlu denilince akla, hayvanların başrolde olduğu sevimli karikatürleri gelir. Yıllardır bir kedinin, aslanın, filin dünyasından seslenen Yaşaroğlu, bir söyleşisinde hayvanları çok sevdiğini onları çizmenin çok neşeli bir eylem olduğunu söylüyor: “İnsanlardan daha eğlenceli olduğu kesin. Hayvanlar üzerinden insanları anlatma hikayesi binlerce yıldır Ezop’tan, La Fontaine’den beri yapılıyor. Yine kendimizi anlatıp, kendimizle dalga geçiyoruz” diyor Yaşaroğlu.
Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi
İlk karikatürlerini çok küçük yaşta çizmeye başlayan Erdil Yaşaroğlu, 17 yaşında profesyonel bir çizer oldu. Yıllar içinde Limon, Leman ve Penguen dergilerinde çalışan yetenekli çizer, bu çalışmalarını çeşitli kitaplarda topladı. ‘Komikaze’ sayfası, kapak ve gündem karikatürleriyle binlerce çalışmaya imza atan Yaşaroğlu, binlerce karikatürünün yanına bir de ‘Dünyanın en büyük karikatürü’nü ekledi ve ‘Galaksiye Notumuz Var’ adlı çalışmasıyla dünyanın en büyük karikatürüne imza attı. 2012 yılında bu çalışmayla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.
9 yaşından bu yana karikatür çiziyor
Erdil Yaşaroğlu, 1971 İstanbul doğumlu ve Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu. Ailesi aslen Rize, Ardeşenli olan çizer; kendisinden üç yaş büyük kuzeni Varol Yaşaroğlu’ndan görerek karikatür çizmeye başlıyor. 9 yaşında karikatüre hızla giriş yapan Erdil Yaşaroğlu’nun ilk profesyonel karikatürleri 1989 yılında Güneş gazetesinde yayımlanıyor. Yaşaroğlu, aynı yıl Limon dergisine giriyor ve dergi Leman adını aldıktan sonra da 2002 yılına kadar orada çizmeyi sürdürüyor.
Dergiden televizyona adım adım
1990 yılında ‘Plastip Show’ adlı programla televizyon dünyasına da adım atan çizer, Laf Lafı Açıyor, Televizyon Çocuğu, Beyaz Show gibi 50’ye yakın televizyon programında çalışmış. Yaşaroğlu 1999 yılında komikaze.net adında bir web sitesini, 2002 yılında ise diğer çizer arkadaşlarıyla Penguen Mizah Dergisi’ni kuruyor. 16 Eylül 2010’da oyuncu ve sunucu Begüm Kütük ile evlenen Yaşaroğlu, hayatındaki tüm bu yoğun tempodan hiç şikayetçi değil. Yaşaroğlu bir söyleşisinde; “Sevdiğin bir işi yaptığın zaman saatin nasıl geçtiği, ne kadar yorulduğunun hiçbir önemi kalmıyor” diyor.