Seyahatin heyecanlı, gizemli ve huzur verici hayallerle dolu maceracı yönünün aksine, onu katlanılması gerekli sıkıcı bir vazife haline dönüştüren iş seyahatlerinin bir ‘plan’ içine sıkışması mı, yoksa ‘mesai saatlerinin kölesi’ olmaktan yolculuklarda da kurtulamamak mı?
Yeni yerler, eskiden gidilmiş de olsa yeni olmayan yerler, güneşin doğuşu gibi umutla, yeni bir yaşam vaadi sunacakmış gibi arzulanabilir mi?
Yolculukta hedefi, varılacak yer değil; yolun kendisini, gitmeyi ve onun verdiği özgürlük hissini öne çıkarmak son zamanlarda çok duyulur, yapılır oldu.
Bir minik sırt çantalı, şort-tişört, sandaletli; az eşyalı…
Bankoya gidip en yakın uçağa/otobüse bilet istemeli, ‘plansız’ yolculuklar…
‘Gitmek mi zor yoksa kalmak mı’ tartışmasında gitmenin devrimci tarafında yer almak…
Mevcuttan bir süreliğine de olsa kurtulmak;
Belki saplanılıp kalınan o özenilen hayata bir süreliğine de olsa dışarıdan bakmak;
Hayatını gözden geçirmek; yenilenmek, soluklanmak, belki birkaç günlüğüne de olsa ‘yolculuk’la bulunabilecek imkânlar olamaz mı yolculuklar, iş seyahati de olsa?
Havaalanları, uçaklar, transferler, check in-check outlar; randevular, toplantı odası, şık bir restoranda yemek masası; ikili-üçlü görüşmeler, slaytlar-sunumlar, sahte gülücüklü pazarlıklarla nasıl bir seyahatin özgürlüğü yakalanır bir plan dâhilinde?
Toplantı aralarında kaçarak… -Ki tam da gerçek bir seyahate yakışır bir davranış!-
Kentin programlı, gezi rotaları dışındaki sokaklarında kısa bir süreliğine de olsa kaybolmak…
Araya sergi, konser, yerel tatlarla bezeli ayaküstü lezzetler sıkıştırmak…
İş için yaşadığını;
İş sayesinde yaşadığını unutmak için…
Değil işleri, arada kendini bile takip etmeyi bırakıp;
Yavaşlanmak, soluklanmak…
***
Aklı Havada (Up in the Air) adlı filmde, Oscar ödüllü oyuncu George Clooney, tüm hayatını yanındaki valizine sığdırmış; Amerika’nın bir ucundan diğer ucuna havalimanlarında, otellerde ve kiralık arabalarda geçen bir hayatı ‘yerleşik’ olmadığı için özgür olarak tanımlıyordu.
Belki uçuş milleriyle Clooney gibi çok da haşır-neşir olmadan; aileli-çocuklu, eski dostlarlı kurulu bir düzen içinde de özgürlük mümkün…
Avrupa Parlamentosu’nun İtalyan üyesi Licia Ronzulli, kucağında bebeğiyle parlamentoya gelmeye başladığında kızı Vittoria henüz 1 aylıktı ve o parlamentoda büyüdü.
Ronzulli, kucağında/kundağında çocuğuyla toplantıların pekâlâ da mümkün olabileceğini gösterdi tüm dünyaya…
***
Yerel tatların riskini almamak için ‘garantili’ hamburgerci aramak da bir seçenek;
“Hızla koşarken nerede durman gerektiğini bilmezsen mutlaka bir yerden düşersin” tavsiyesine kulak kabartıp, arada yavaşlamak da…
Yol da bir seçenek, yolculuk da…